bangır bangır ferdi çalıyor evde

ilk yayınlanma tarihi: temmuz 2012
yazarı (bkz:mahir ünsal eriş) olan kitap
mahir ünsal eriş öyle öyküler yazıyor ki, öyküyü alıp bir balonun içine yerleştiresi sonra da yanlışlıkla elindeki ipin çözülmesiyle hava süzülmesini izleyesi geliyor insanın. öncelikle eğer birine, kalpten sevdiğiniz birine, acaba ne hediye etsem diye düşünüyorsanız, alabileceğiniz en sıcacık hediye mahir kitapları. tıpkı bangır bangır ferdi çalıyor evde, gibi bir sıcak mahir öyküsü de (bkz:olduğukadargüzeldik)
kitapta en sevdiklerim ise:
“oysa dedem, yalnızca karanlıkta kötü olunur sanıyordu.”
“içime bir ad koyacak olsam leyla derim, öyle güzelim.”
"içimde sevinçten yapılma kocaman bir balonun şiştiğini hissediyorum.” (ki ben hep böyle olurum, böyle anlatırım heyecanımı, üzüntümü, sevincimi)
not:bu da olduğu kadar güzeldik'ten

"ben niye yalnızım? şu köpek bile tasmasını kavrayan ele dönüp dönüp gülümserken, ben böyle sevdiğim, böyle kendimden vazgeçtiğim halde niye yalnızım, niye mutsuzum? çıkamadım işin içinden.”
mahir ünsal eriş, var ol, hepçe yaz
öyle bizden, öyle içten öyküler varki çok hoşuma gitti. bizim evde de ferdi çalardı çok. annem çok sever imzalı fotoğrafı da varmış ama ordan oraya taşınırken kaybolmuş. bu kitapta kendinizden ailenizden çok şey bulacaksınız. kitabı okurken yeri geldi güldüm, yeri geldi ağladım ve hüzünlendim. zaten bu kadar içten yazılan bir kitabı, bu kadar içten olan bir insan önerebilirdi çok teşekkür ederim cancağız iyi ki varsın . şimdi sizi beni duygulandıran o satırlarla başbaşa bırakıyorum.
"her şeyin biteceği hakikatini aklına getirmeyebilecek kadar çocuk olmak ne büyük mutlulukmuş meğer."
"maalesef' diye başladı söze. maalesef, beyaz bir kağıdın tam ortasına damlayan kocaman bir mürekkep lekesi gibi düştü içime.
sanki iki göğsümün ortasında bir yer, içine sıcak su dökülmüş çay bardağı gibi patladı, kırıkları ciğerlerime battı sanki."
"nefes alamaz olduk.
ve bitti, gitti.
hiç kimseyi sevemedim ondan sonra,
bir kendimi sevdim,
dönmeye kalkarsa beni bıraktığından da iyi bulsun diye."
"ölünce nasıl da eşyalaşıyor, şeyleşiyor insan."
"şüphe insanın içini kemiren bir kurt doktor, çürütene kadar kemirir; sonra sen o pis kokuyu karşındakinden geliyor sanırsın."
“abim atatürk’ü çok severdi, bense allah’ı. babam, annemi ve galatasaray’ı severdi, annem de ringo’yu. babam yorgun bir adamdı. gündüz vardiyasındayken her gün, çalıştığı taşocağında sanki onca kayayı sırtına vurup ordan oraya sürüklemiş gibi, kalan son canıyla eve gelir, çoğunlukla da tek kanallı televizyonun bitmek bilmeyen ana haber bülteni sona ermeden uyuyakalırdı, akvaryumun karşısındaki ikili koltukta.”
"şimdi sen, o yalnızca filmlerde gördüğüm tuhaf aletlere bağlı yatıyorsun camın arkasında, bir buçuk metreyi bulmayan bedeninle. başının üstündeki ekranda bir şeyler yanıp sönüyor, nefesini bile bir alet alıyor senin yerine. annen telaşlı, ben belli etmemek için bu not defterine bir şeyler karalıyorum. kadınlar hep olmadık zamanlarda gitmeyi severler, biliyorum. biliyorum, kimi sevsem en son hatırladığım görüntüsü gidişi olur."
“kimi sevse gülderen, hep onu beklemekle geçerdi bütün vakti. mesela babasını. ne kadar uzun uzun beklemişti onu. (…) “
“ailenin insanı kendine dönüştüren, birdenbire o eski düzene döndürüveren bir büyüsü var. “