henüz vakit varken gülüm

(bkz:nazım hikmet ran) tarafından yazılmış 112 sayfalık bu kitap şiir türlerine sahiptir.ayrıca kitap 9789750814068 ısbn numarasına sahiptir.
lanet olsun ne muazzam şey seni sevmek! sen benim aşkım,sen benim kızım,sen benim yoldaşım,sen benim küçük annemsin. canim, bir tanem seni sevmeden önce dünyayı bile sevmesini bilmiyormuşum. bu şehir güzelse senin yüzünden,bu elma tatlıysa senin yüzünden,bu insan akıllıysa senin yüzünden.....
nazım'dan vera'ya
stokholm 1959
henüz vakit varken, gülüm
paris yanıp yıkılmadan,
henüz vakit varken, gülüm
yüreğim dalındayken henüz,
ben bir gece, şu mayıs gecelerinden biri
volter rıhtımı’nda dayayıp seni duvara
öpmeliyim ağzından
sonra dönüp yüzümüzü notrdam’a
çiçeğini seyretmeliyiz onun,
birden bana sarılmalısın, gülüm
korkudan, hayretten, sevinçten
ve de sessiz sessiz ağlamalısın,
yıldızlar da çisemeli
incecikten bir yağmurla karışarak.

henüz vakit varken, gülüm
o şimdi ne yapıyor
şu anda, şimdi, şimdi?
evde mi, sokakta mı,
çalışıyor mu, uzanmış mı, ayakta mı?
kolunu kaldırmış olabilir,
-hey gülüm,
beyaz, kalın bileğini nasıl da çırçıplak eder bu hareketi!..

seni sevmek ne kadar muazzam ise, bu kitaba dokunmak ve hissetmek işte o kadar muazzam.
bir ayrılış hikayesi
erkek kadına dedi ki:
-seni seviyorum,
ama nasıl,
avuçlarımda camdan bir şey gibi kalbimi sıkıp
parmaklarımı kanatarak
kırasıya
çıldırasıya...
erkek kadına dedi ki:
-seni seviyorum,
ama nasıl,
kilometrelerle derin, kilometrelerle dümdüz,
yüzde yüz, yüzde bin beş yüz,
yüzde hudutsuz kere yüz...
kadın erkeğe dedi ki:
-baktım
dudağımla, yüreğimle, kafamla;
severek, korkarak, eğilerek,
dudağına, yüreğine, kafana.
şimdi ne söylüyorsam
karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana..
ve ben artık
biliyorum:
toprağın -
yüzü güneşli bir ana gibi -
en son en güzel çocuğunu emzirdiğini..
fakat neyleyim
saçlarım dolanmış
ölmekte olan parmaklarına
başımı kurtarmam kabil
değil!
sen
yürümelisin,
yeni doğan çocuğun
gözlerine bakarak..
sen
yürümelisin,
beni bırakarak...
kadın sustu.
sarıldılar
bir kitap düştü yere...
kapandı bir pencere...
ayrıldılar...
ve kadınlar,
bizim kadınlarımız:
korkunç ve mübarek elleri,
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yârimiz
ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen...
henüz vakit varken, gülüm,
paris yanıp yıkılmadan,
henüz vakit varken, gülüm..
parisliler, parisliler,
parisyanıp yıkılmasın
nazım hikmet tarafından yazılan şiir kitabı
yapı kredi yayınları'ndan çıkmıştır. kitaptaki son şiir "otobiyografi" en beğendiğimdir, okunmalıdır.

1902’de doğdum
doğduğum şehre dönmedim bir daha
geriye dönmeyi sevmem.
üç yaşımda halep’te paşa torunluğu ettim
on dokuzumda moskova’da komünist üniversite öğrenciliği
kırk dokuzumda yine moskova’da tseka-parti konukluğu ve
on dördümden beri şairlik ederim.

kimi insan otların  kimi insan balıkların çeşidini bilir
                                                                           ben ayrılıkların
kimi insan ezbere sayar yıldızların adını
                                                    ben hasretlerin
hapislerde de yattım büyük otellerde de
açlık çektim açlık grevi de içinde ve tatmadığım yemek yok gibidir
           
otuzumda asılmamı istediler,
kırk sekizimde barış madalyasının bana verilmesini
                                                                                  verdiler de
otuz altımda yarım yılda geçtim dört metrekare betonu
elli  dokuzumda on sekiz saatte uçtum prağ’dan havana’ya.

lenin’i görmedim nöbet tuttum tabutunun başında 924’te
961’de ziyaret ettiğim anıtkabri kitaplarıdır
partimden koparmağa yeltendiler beni
                                                           sökmedi
yıkılan putların altında ezilmedim

951’de bir denizde genç bir arkadaşla yürüdüm üstüne ölümün
52’de çatlak bir yürekle dört ay sırt üstü bekledim ölümü

sevdiğim kadınları deli gibi kıskandım
şu kadarcık haset etmedim şarlo’ya bile
aldattım kadınlarımı
konuşmadım arkasından dostlarımıniçtim ama akşamcı olmadım

hep alnımın teriyle çıkardım ekmek paramı, ne mutlu bana
başkasının hesabına utandım yalan söyledim
yalan söyledim başkasını üzmemek için
               ama durup dururken de yalan söyledim
bindim tirene, uçağa, otomobile,
çoğunluk binemiyor.
operaya gittim,
çoğunluk gidemiyor adını bile duymamış operanın
çoğunluğun gittiği kimi yerlere ben de gitmedim 21’den beri
                    camiye kiliseye tapınağa havraya büyücüye,
                    ama kahve falına baktırdığım oldu
yazılarım otuz kırk dilde basılır
                türkiyem’de türkçemle yasak

kansere yakalanmadım daha
yakalanmam da şart değil
başbakan filân olacağım yok
meraklısı da değilim bu işin

bir de harbe girmedim
sığınaklara da inmedim gece yarıları
yollara da düşmedim pike yapan uçakların altında
ama sevdalandım altmışıma yakın
sözün kısası yoldaşlar
bugün berlin’de kederden gebermekte olsam da
                                              insanca yaşadım diyebilirim
ve daha ne kadar yaşarım,
                              başımdan neler geçer daha
                                                                  kim bilir.                                                            
                                                                                       11 eylül 1961, doğu berlin