karşı köyün delisi

ayla aydemir'in kalemindem çıkan karşı köyün delisi 95 sayfadan oluşuyor ve akıl fikir yayınları'ndan çıkmış. kendisini daha önce hiç tanımamıştım. iş arkadaşımın masasında bulup okumuştum.

kitap on dört kısa ve sıcacık öyküden oluşmaktadır.
yoğurt mayası
babaannemin hikayesi
örümcek ağı
annemin kuması
gök gözlü çocuk
dün ve yarın
oğlum beni affet
karanfil kokardı benim annem
babasız Âşık
annemin ses kaseti
simit
bayram geldi
tahta kaşığın hikayesi
karşı köyün delisiyim

ilk hikayede ailesinin yarısını, evini ve annesinin aklının bir kısmını kaybettiği ayşe ve annesinin hikayesini köye yeni atanan bir öğretmenin ağzından içiniz burkularak okuyacaksınız. babasını ve kardeşini yangında kaybeden ayşe'nin annesinin aklı hep o felaket gününde takılı kalmıştır. şoku hiç atlatamamıştır; o anı tekrar ve tekrar yaşamaktadır.

" anadolumuz tertemiz hocam. temiz kumaş kir tutar. emek vermeliyiz, ter dökmeliyiz, çok istemeli ve çok uğraşmalıyız. kumaş kir tutmadan önce nakış nakış işlemeliyiz. "

ikinci hikayede evlenmek üzere olan bir genç kızın babaannesinin ağzından ve gönlünden aşkı dinleyişini okuyacaksınız.

" sadece üç kez gördüm dedeni. ilkinde vuruldum, ikincisinde gönlümde buldum, sonunda alnımda okudum. "

bir başka hikayede gözleri görmeyen çocuğunu "gök gözlü oğlum" diye seven bir annenin ve oğlu yeter ki görsün diye hastanelerde, parklarda kucağında gök gözlü oğluyla bekleyen babayı okuyacaksınız.

hemşire, " ne güzel gözlerin var senin. masmavi, deniz gibi. " dedi. " mavi değil, gök benim gözlerim. " dedim.

"oğlum beni affet" isimli hikayede ise yıllar önce işlenmiş bir cinayetin ve dağılmış bir ailenin hikayesini ve cinayeti ortaya çıkaran hurdacının sıcacık ailesiyle tanışacaksınız.

" oğlum sanma ki rahat ettim, sanma ki huzurla uyudum. her gece kabuslarla uyandım. teslim olsam belki daha az kahrolacaktım. vicdanımın sesi sağır etti. yaşlandıkça korktum, korktukça içime sindim... olmadı. ne sana gelebildim, ne buradan gidebildim, ne de günahımı kabullenebildim. "

"babasız Âşık" ta ise insanların evlilik hayali kuran yetim bir gence karşı ne denli acımasız olduğuna şahit olacaksınız.

kıyamet koptu o gece. gül ağladı anlattı, anlattı ağladı. sevdiğini söyledi, asla başkasıyla evlenmem dedi ama babası " ben babası belli olmayan bir piçe kız vermem. " diye kükredi.

kitaba adını veren "karşı köyün delisi" nde karşı köyden evlenen bir gencin düğününde eşini kaybetmesi ve aklını yitirmesini; adı üstünde düğünde ağlayıp, cenazede oynamasını içiniz burkularak okuyacaksınız.

"karşı köyün delisiyim ben; düğünde ağlar, cenazede oynarım."

kitabı sevdim. içindeki hikayeler güzeldi. sevmediğim tek yanı kitaptaki yazım hatalarının çok olmasıydı. aslında ben pek takılmam okurken ama gözüme batacak kadar varmış demek ki.ama her şeye rağmen kitap güzeldi. tavsiye ederim.

kitabın arka kapağından
büyüdükçe çok şey öğreniyor insan. saksıdaki çiçeğin sadece evin köşesinde bir süs olmadığını mesela. açılmamış sırları, dillenmemiş dertleri toprağında, yaprağında sakladığını. yapılan her temizliğin gerçekten ihtiyaç olduğu için yapılmadığını, kırılan her bardağın kazayla kırılmadığını... gözlerin her zaman soğandan yaşarmadığını...
şimdi bir elim kaşıkta, bir elim gözümde. sessizce akan gözyaşımı siliyorum, bacaklarıma dolanan kızım görmesin diye. içten içte annemden af mı diliyorum, yanı başındayken yalnızlığına çare olmadığım için? bu garip sahipsiz hüzün, çorbanın buharına karışan keder, kendim için mi, kızım için mi, emin olamıyorum...
ocak başka, tencere başka; ana başka, kız başka...

tahta kaşığın şarkısı aynı...