ilk önce 250 dile çevrildiğini ve milyonlarca kişinin okuduğunu duyunca çok şaşırmıştım ve bu kitabı okumalıyım dedim ve satın aldım tamam ilk başları sıkıcı olabilir hatta sıkıcı diye kitabı okumayı bırakan çok kişi olduğunu düşünüyorum bende onlardan biriydim ilk 20 sayfasını okuyup bırakmıştım. sonra sosyal medya üzerinde resimleri ve yorumlarını görünce kitabı tekrar elime aldım okumaya tekrar başladım ama bu sefer bırakmadım küçük prens gezegenleri gezdikçe bende heyecanlandım 1 saat sonra kitap bitti ve ben gerçekten çok beğendim o gün bu kitabı ilerde oğlum olursa kesinlikle saklayıp okutmak istiyorum dedim yani küçük prensi herkese tavsiye ederim.
ikinci okuyuşumda kendimi tutamayıp ağladığım ancak bir sayfa atladığımı görünce çocuk gibi sevinip bir şeyin değişmeyeceğini bilerek o sayfayı daha çok ağlayarak okuduğum kitaptır kendisi.
"evcilleştirdiğin kim olursa olsun, sen ondan sorumlusundur artık. " sözüyle kitapla olan bağım kuvvetlenmiş,gözyaşlarım ölene kadar akan sayfalarda kalmıştır.
okuyun,okutun.
defalarca,sıkılmadan ve en önemlisi insanlaşmadan okuyun.
102 farklı türkçe baskısı yapılan eser. her yaştan kişilerin okuması gerektiğine inandığım, küçük bir dostun tavsiyelerini içeren roman. (bkz:antoine de saint-exupery)
''bir insan, milyonlarca yıldızın yalnız bir tanesinde filizlenen bir çiçeği sevecek olursa, yıldızlara bakması onu mutlu etmeye yeter. kendi kendine 'çiçeğim oralarda bir yerdedir...' diye düşünür. fakat koyun çiçeği yerse onun için bütün yıldızlar sönmüş gibi olur.
bu da mı önemli değildir? ''
”senin gezegenindeki insanlar tek bir bahçeye beş bin gül dikiyorlar ama yinede aradıklarını bulamıyorlar” dedi.
evet bulamıyorlar, diye cevapladım onu. “halbuki aradıkları tek bir gülde veya bir yudum suda olabilir…” haklısın, dedim. …
bunun üzerine küçük prens şöyle dedi; ”ama gözler gerçeği göremez ki, yüreğiyle aramalı insan.”
defalarca okudum, birilerine hediye etmişliğim de var. şuracığa dokunmuştur kısacası.
bir de sinema filmi var ben çok sevdim.
gelgelelim, defterlerden kupalara, yüzüklerden kolyelere, duvarlardan tuvalet kağıtlarına kadar heryerde bir "küçük prens fetişizmi" oluşturuldu ki insanda pop artlı che tişörtü duygusu uyandırıyor ya da salzburgta anahtarlıktan çikolataya herşeyin mozart desenli bir ambalaja girdiğini görünce oluşan duygunun aynısını besliyorum.