utopia

iki sezon toplam on iki bölümden oluşuyor. türü dram, bilimkurgu olarak geçiyor. konusuna gelecek olursak. utopia, the utopia experiments (utopia deneyimleri) adlı çizgi romanın fanları olan becky, ıan, wilson, grant ve bejan bir internet sitesinde bilgi paylaşımında bulunurlar. bejan’ın diğer scriptin elinde olduğunu ve internet üzerinden tanıdığı arkadaşlarıyla tanışıp bunu paylaşmak istemesi üzerine olaylar karışır. bir araya gelen bu arkadaş topluluğunu gizemli olaylar beklemektedir. bir kaç gün içinde hiçbir şeyleri kalmaz üstelik aranan suçlular olarak kaçmak zorunda kalırlar. çizgi romanın detaylarına indikçe bir proje çıkar karşılarına adı janus olan bu proje dünyayı iki görüş etrafında bölmüştür. birinci grup janus projesini kabul eden ve uygulanmasını isteyen kesimdir. ıkinci grup ise bu projenin bir canilik olduğunu, düşüncesinin bile çok kötü olduğunu ön gören kesimdir. ama siz diziyi izleyince anlayacaksınız. yeri geliyor ikinci görüşü yeri geliyor birinci görüşü destekler hale geliyorsunuz. dizide en çok mavi,sarı,yeşil,kırmızı gibi renklerin vurgulandığını gördüm. dizideki şizofrenik havaya da bakarak. van gogh ile ilgili bir alaka kurdum. kullanılan renkler tıpkı van goghun tablolarındaki renkler kadar canlı. van gogh un şizofreniden öldüğünü biliyorsunuzdur. bu renkler bu sebeple van goghun şizofrenik renkleri diye anılır. ya da şu olabilir olayların çizgi roman üzerinden yürüdüğünü hissettirmek için bu kadar canlı kullanılmıştır renkler. aslında dizinin bir çok bölümünde kendime şu soruyu sordum. kötülük nedir? kötü olan kime göre neye göre kötüdür? mesela arby bir katil ama ben ona sempati duyorum şuan. yani birazda şunun gibi nasıl raskolnikov bir katil ama yazar bize öyle bir işliyor ki karakteri sempati duyuyoruz ona, bu da onun gibi birşey. spoiler vermek istemiyorum sizde izleyin ve keyif alın istiyorum. dizi sadece konu olarak güzel değil. renklerin kullanımı, çekim teknikleri, oyunculuklar herşeyiyle şahane bir dizi. çekim tekniğinden konuşacak olursam. mesela öyle bir çekiyorlar ki adama kamyon çarpacak ölecek bu kadar basit. ama arka plandaki renkler olsun, ortamın vurgulanışı olsun, karakterin duruşu falan derken adam ölüyor ve siz adam ne güzel öldü be diyecek seviyeye geliyorsunuz. hele o müzikleri yok mu. hipnotize ediyor insanı resmen. mesela bir aksiyon sahnesinde siz o aksiyon sahnesini izlemeyip arkada çalan müziğe kendinizi kaptırabiliyorsunuz. yani anlayacağınız bu dizi beyin mıncıklar, beyin övdürür, beyin öptürür.