kitap akıcı. okutuyor kendini. ama kitabı mutlaka okumalısınız diye herkese tavsiye edemem. mizahın, bilim kurgunun, duygusallığın karışımından herkesin hoşlanmayacağını düşünüyorum.
kitapta sıkça söylenildiği gibi yakup, bir çingene çocuğu. yarı roman, yarı yeniş. henüz on yaşında bile değil. roman bugün, eskiden ve eskiden, çok eskiden bölümlerinden oluşuyor. bu zaman geçişleri sırası ile değil. bu ilk başta biraz kafa karışıklığı yaratıyor ama kitap ilerledikçe aşılıyor bu durum. olaylar bugün yakup'un koşmasıyla başlıyor. elbette koşmasının bir sebebi var ve bu sebep insanları ve dünyayı sorgulatıyor bizlere.
her bölümün bende bıraktığı duygu farklıydı. yakup'un annesi lor'un gençliğinin anlatıldığı bölümler depresif, çalkantılı. yakup'un hayata tutunmaya çalışması içgüdüsel ve aile özlemi ile dolu. her karakter ilmek ilmek işlenmiş. görsel zekası olan okuyucular için renklerin anlatımı tam bir şölen. bazı okuyucular için okuması zor gelebilir bu kitabı ama sabredip okursanız pişman olmazsınız.
stephen meyer'in yazdığı diğer kitaplara bakarsak kimyager'in konusu değişikti. yetenekli ve aynı zamanda tehlikeli bir kadın ajan, devlet adına çalışırken bir şekilde devlet tarafından kovalanır hale geliyor. tek başına verdiği bu yaşam mücadelesinde olaylar onu bir adamla birlikte çalışmaya zorluyor. gelelim kitabın anlatış tarzına. kimyager'i büyük bir hevesle okumaya başladım ama ilk doksan sayfayı çok zor okudum. aksiyon gerçek anlamda başlamadı bir türlü. sıkıldım ama sonrası sürükleyiciydi. aslında geriye dönüp baktığımızda doksan sayfanın kadın karakterin duygu dünyasını anlamak için gerekli olduğunu fark ettim. betimlemeler, karakterlerin tahlilleri olayın içine dahil ediyor okuyucuyu. sonunun anlatım biçimini sevmedim. başka birinin gözünden anlatılacağına ana karakterlerin birinden anlatılmasını tercih ederdim. birkaç olumsuz düşünceme rağmen keyifle okunulabilecek bir roman. umarım siz de okurken keyif alırsınız.
yazarımız kit de waal on beş yıl boyunca ceza ve aile hukuku çalışmış, ödüllü hikayeleri olan biri. benim adım leon yazarın ilk romanı. kitabın konusu aile sorunlarıyla baş etmek zorunda kalan dokuz yaşındaki minik adam leon'un yaşadıkları. aynı zamanda ırkçılık ile ilgili de anlatımları var. konu ile ilgili daha fazla şey söylemek çok fazla ipucu vermek olacağı için bu kadarını söylemek ile yetiniyorum. roman leon'un açısından yazılmış. bir çocuğun gözünden anlatım hem bu kadar gerçek hem de bu kadar sürükleyici başka nasıl yazılır bilemiyorum. ilk sayfadan itibaren okuyucuyu alıp götürüyor. on sayfa okuyup yatmaya niyetlenerek başladığım kitapta bir baktım ellinci sayfaya gelmişim. çocuğun ruh hali, olup bitenlere karşı hissettikleri gerçekçi ve bir o kadarda duygusal yazılmış. belki yazarın tecrübesidir romanı bu kadar gerçekçi kılan. yazar nasıl başardı bilmiyorum ama leon artık benim minik kahramanım. artık çocuklara daha farklı bir gözle bakacağım. gerçek hayatın acımasızlığında leon gerçek bir karakter. ⠀⠀⠀⠀ ⠀⠀⠀⠀⠀⠀ ⠀⠀⠀⠀⠀⠀ ⠀⠀⠀⠀⠀⠀ ⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀ ⠀⠀⠀
ırvin d. yalom bence çok akıcı yazıyor. diyalogları okur gibi değil bir filmi izler gibiydim. felsefeyi seviyor olmamın ufak bir etkisi olabilir ama felsefenin kurgunun içinde bu kadar iyi yerleştirilmesi bence büyük bir başarı. yapılan psikolojik tahlilleri, breuer'in bilinç altını, nietzsche'nin düşüncelerini, hasta-doktor iletişimini okumak benim için büyük bir keyifti. tıp, felsefe ve psikoloji ile ilgiliyseniz okumanızı tavsiye ediyorum. ⠀⠀
her bölüm senaristinin ve yönetmenin çoğunlukla farklı olduğu distopik kurgu. bugüne kadar izlediğim en iyi dizi. her bölüm üzerine saatlerce konuşabilirsiniz. teknoloji bağımlılığı, arttırılmış gerçeklik, sanal kişilikler konulardan bazıları. tavsiyem üst üstte iki bölüm izlemeyin. zaten izledikten sonra uzun süre etkisinden çıkamayacaksınız.
her bölüm senaristinin ve yönetmenin çoğunlukla farklı olduğu distopik kurgu. bugüne kadar izlediğim en iyi dizi. her bölüm üzerine saatlerce konuşabilirsiniz. teknoloji bağımlılığı, arttırılmış gerçeklik, sanal kişilikler konulardan bazıları. tavsiyem üst üstte iki bölüm izlemeyin. zaten izledikten sonra uzun süre etkisinden çıkamayacaksınız.
stephen meyer'in yazdığı diğer kitaplara bakarsak kimyager'in konusu değişikti. yetenekli ve aynı zamanda tehlikeli bir kadın ajan, devlet adına çalışırken bir şekilde devlet tarafından kovalanır hale geliyor. tek başına verdiği bu yaşam mücadelesinde olaylar onu bir adamla birlikte çalışmaya zorluyor. gelelim kitabın anlatış tarzına. kimyager'i büyük bir hevesle okumaya başladım ama ilk doksan sayfayı çok zor okudum. aksiyon gerçek anlamda başlamadı bir türlü. sıkıldım ama sonrası sürükleyiciydi. aslında geriye dönüp baktığımızda doksan sayfanın kadın karakterin duygu dünyasını anlamak için gerekli olduğunu fark ettim. betimlemeler, karakterlerin tahlilleri olayın içine dahil ediyor okuyucuyu. sonunun anlatım biçimini sevmedim. başka birinin gözünden anlatılacağına ana karakterlerin birinden anlatılmasını tercih ederdim. birkaç olumsuz düşünceme rağmen keyifle okunulabilecek bir roman. umarım siz de okurken keyif alırsınız.
kitap akıcı. okutuyor kendini. ama kitabı mutlaka okumalısınız diye herkese tavsiye edemem. mizahın, bilim kurgunun, duygusallığın karışımından herkesin hoşlanmayacağını düşünüyorum.
her bölüm senaristinin ve yönetmenin çoğunlukla farklı olduğu distopik kurgu. bugüne kadar izlediğim en iyi dizi. her bölüm üzerine saatlerce konuşabilirsiniz. teknoloji bağımlılığı, arttırılmış gerçeklik, sanal kişilikler konulardan bazıları. tavsiyem üst üstte iki bölüm izlemeyin. zaten izledikten sonra uzun süre etkisinden çıkamayacaksınız.