sevdiğin herşey senin dünyadır, ama aşkın modası geçti artık, şairler öldürdü aşkı. aşk hakkında o kadar çok şey yazdılar ki, kimse onlara inanmaz oldu; bence çok normal. gerçek âşık acı çeker ve susar.
minicik kitap, dolup taşan hikayeler. masumiyetini kaybetmeyen içindeki çocuğu hayatta tutabilmek için savaşan herkesin keyifle okuyacağı kitapcık (:
desem ki vakitlerden bir nisan akşamıdır,
rüzgârların en ferahlatıcısı senden esiyor,
sende seyrediyorum denizlerin en mavisini,
ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim,
senden kopardım çiçeklerin en solmazını,
toprakların en bereketlisini sende sürdüm,
sende tattım yemişlerin cümlesini...
desem ki sen benim için,
hava kadar lazım,
ekmek kadar mübarek,
su gibi aziz bir şeysin
nimettensin, nimettensin.
desem ki...
evet fazladıyla depresif bi yazar; ölüm, acı ve yanlızlıktan sıkça bahsetmiş. ne de güzel bahsetmiş.
hayatta ya tozu dumana katarsın,
ya da tozu dumanı yutarsın! demiş mümin sekman. kişisel gelişim kitaplarını çok sevmememe rağmen güzel örnekler ve hikayelerle dopdolu bi kitap. genel müdürümüzün tüm personele bu kitabı hediye etmesi ayrıca manidar (:
bir filme müzik ne katar sorunun cevabı. nasıl güzel bi aşk, nasıl güzel bi film ve nasıl güzel bi şarkı.. benim için müziğin ve sözlerin filmin önüne geçtiği en güzel örnek. dinlemekten bıkmadım hiç.
'benzeme sakın renksiz bir hayalete,
çünkü hayatın en güzel resmi senin içinde '
aklıma ne zaman düşse tebessüm ettiren film. hikaye ve oyunculuklar bir tarafa, o görüntüler nedir, ya o mekanlar, hele o renkler ? tam bir görsel şölen.
yaklaşık 2 hafta önce başladım hala bitiremedim.ilk başlarda adapte olamadım mektupların karşılığını bilmediğimiz için sıkıcı gelmişti.şu an bağlantı kuruyorum bitecek inşallah :)
"ay karanlık
maviye,
maviye çalar gözlerin,
yangın mavisine.
rüzgarda asi,
körsem,
senden gayrısına yoksam,
bozuksam,
can benim,
düş benim,
ellere nesi?
haydi gel,
ay karanlık...
itten aç,
yılandan çıplak,
vurgun ve bela
gelip durmuşsam kapına
var mı ki doymazlığım?
ille de ille sevmelerim,
sevmelerim gibisi?
oturmuş yazıcılar
fermanım yazar.
ne olur gel, ay karanlik...
dört yanım puşt zulası,
dost yüzlü,
dost gülücüklü
cigaramdan yanar.
alnım öperler,
suskun, hain, cıyansı.
dört yanım puşt zulası,
dönerim dönerim çıkmaz.
en leylim gecede ölesim tutmuş,
etme gel,
ay karanlik..."
"ben canlıyken ve yüreğim insan yüreğiyken," diye cevap verdi heykel, "gözyaşlarının ne işe yaradığını bilmezdim, çünkü üzüntünün girmesine izin verilmeyen kaygısızlık sarayı'nda yaşardım. gündüzleri arkadaşlarımla bahçede oyun oynardım, akşamsa büyük salon'da dansın başını çekerdim. bahçenin etrafında çok gösterişli bir duvar vardı, fakat hiçbir zaman o duvarın gerisinde ne olduğunu merak etmedim, çevremdeki her şey o kadar güzeldi ki. saraydakiler mutlu prens derlerdi bana, gerçekten de mutluydum, eğer zevk içinde yaşamak mutluluksa. öyle yaşadım ve öldüm. sonra da ben öldükten sonra heykelimi buraya, böyle yükseğe diktiler; şehrimin bütün çirkinliğini, şehrimdeki bütün yoksulluğu görebileyim diye ve kalbim kurşundan da olsa ağlamamak elimden gelmiyor (s.3)
ancak son bir kere daha uçup prens' in omzuna konacak gücü kalmıştı. "hoşça kal, sevgili prens!" diye mırıldandı, "elini öpmeme izin verir misin?"
"nihayet mısır'a gidecek olmana çok seviniyorum, küçük kırlangıç," dedi prens, "burada uzun kaldın; ama beni dudaklarımdan öpmelisin, çünkü seni seviyorum. "
"gittiğim yer mısır değil," dedi kırlangıç. "ölüm'ün evine gidiyorum. ölüm, uyku'nun kardeşidir, öyle değil mi?"
sonra mutlu prens'i dudaklarından öptü ve ayaklarının dibine düşüp öldü.
o anda heykelin içinden garip bir çatırtı geldi, sanki bir şey kırılmıştı. işin gerçeği şu ki kurşun kalp çat diye ortadan ikiye ayrılmıştı. yaman mı yaman bir don vardı. (s.9)
"ne garip iş!" dedi dökümevindeki ustabaşı. "kırık kurşun kalp bir türlü erimiyor. atalım gitsin." kalbi, ölü kırlangıç'ın da üzerinde yattığı bir çöp yığınının üzerine fırlatıp attılar.
"bana şehirdeki en değerli iki şeyi getir," dedi tanrı, meleklerinden birine; melek de ona kurşun kalbi ve ölü kuşu getirdi.
"doğru olanı seçtin," dedi tanrı, "çünkü cennet bahçemde bu küçük kuş sonsuza kadar şakıyacak, altın şehrimde de mutlu prens beni övecek. " (s.10)
bir filme müzik ne katar sorunun cevabı. nasıl güzel bi aşk, nasıl güzel bi film ve nasıl güzel bi şarkı.. benim için müziğin ve sözlerin filmin önüne geçtiği en güzel örnek. dinlemekten bıkmadım hiç.
'benzeme sakın renksiz bir hayalete,
çünkü hayatın en güzel resmi senin içinde '
hayatta ya tozu dumana katarsın,
ya da tozu dumanı yutarsın! demiş mümin sekman. kişisel gelişim kitaplarını çok sevmememe rağmen güzel örnekler ve hikayelerle dopdolu bi kitap. genel müdürümüzün tüm personele bu kitabı hediye etmesi ayrıca manidar (:
aklıma ne zaman düşse tebessüm ettiren film. hikaye ve oyunculuklar bir tarafa, o görüntüler nedir, ya o mekanlar, hele o renkler ? tam bir görsel şölen.