yarım akıllı

Durum: 131 - 0 - 0 - 0 - 12.05.2019 19:40

Puan: 755 - öğrenci

8 yıl önce kayıt oldu. 1.Nesil Yazar.

Distopya eserleri, tarihi ve siyasi konular Yarım akıllı kendi halinde özgür ruhlu bir deli
  • /
  • 14

yaşlı adam ve deniz (ihtiyar balıkçı)

asla vazgeçmemeyi, umut etmeyi ve kazanma isteğini iliklerinizde hissetmenizi sağlayacak bir eser. başarmak için neler vermezdiniz, ne kadar sabredip bekleyebilirdiniz. ya tam başardığım dediğiniz noktada kaybederseniz. işte bu eser size kazanmak için sabrı, maç bitmeden kazandım dememeyi öğretiyor.

çanlar kimin için çalıyor?

yazarın ispanya iç savaşında muhabirlik yaparken gördüğü olaylardan esinlenerek savaşın gereksizliği üzerine fikirlerini paylaştığı eseridir. kazanmak isterken, özgürlük elde etmek isterken size yapılan yanlışları karşı tarafa sizde yapıyorsanız bu galibiyetin hiçbir anlamı olmayacaktır. konu itibariyle güzel bir eser fakat rus edebiyatında sık sık gördüğümüz betimlemeler oldukça fazla yer alıyor eserde. bazı noktalarda konular fazla uzayabiliyor ama genel olarak okunması gereken bir eser.

ay zalim bir sevgilidir

(bkz:robert a. heinlein)
“heyecan verici, zihin açıcı, inanç zorlayıcı... döneminde yazılan her şeyden daha iyi!” –theodore sturgeon

tanıtımında yer alan bu açıklama kadar iddialı bir kitap. beklediğimin üstünde akıcı ve konu olarak ilgili çekici.
dışlananların birlik ve mücadele ruhuyla kendilerini ispatlama, yaşama ve geleceklerini kurtarmanın inançlı savaşı, kutsal mücadelesi. bir avuç insanın inanç ve özgürlük mücadelesi ve bunu bilim-kurgu ile harmanlamak müthiş ötesi. güzel bir eser ortaya çıkarmış.
asla sana biçilen role uymak zorunda değilsin, özgün ve yaratıcı ol. senden alınan özgürlüğünü geri al ve yaşa!

robert a. heinlein

1907'de doğdu. abd deniz harp akademisinde eğitim gördükten sonra subay olarak donanmaya katıldı. 1934'te sağlık sorunları nedeniyle emekli oldu. bir süre fizik eğitimi gördükten sonra bilimkurgu yazmaya başladı. ilk öyküsü 1939'da astounding sf dergisinde yayımlandı. heinlein'ın öykülerinin yanı sıra, çok sayıda romanı vardır. bunların arasında ilk dönemlerinde orphans of the sky (1941, uzayda kaybolanlar, k yayınları 1974), metuselah's children (1941, metuselah'ın çocukları) ve the sixth column (1941, altıncı kol) sayılabilir. heinlein, 1940'ların sonlarından başlayarak gençler için bir dizi "uzay operası" yazmıştır. bunların arasında en önemlileri red planet (1949, kızıl gezegen), between planets (1951, gezegenler arasında) ve have space suit will travel (1958, uzay elbisemle yolculuğa hazırım) romanlarıdır. heinlein'ın ırkçılığa eğilimli, sağ-cumhuriyetçi görüşleri bilimkurgu yazarları arasında eleştirilere neden olmuştur. 1951'de yazdığı the puppet masters (merihten saldıranlar, çağlayan yayınları, 1954) soğuk savaş döneminin komünizm paranoyasını en iyi temsil eden romanlardan biri olarak kabul edilir. öte yandan 1961'de yazdığı stranger in a strange land (yabancı bir ülkede yabancı) gibi romanlarda "sağ kanattan anarşizme yaklaştığı" da gözlenebilir. nitekim bu romanı, 1960'lı yılların sistem karşıtı gençlik hareketleri için bir kült kitabı olma özelliği taşımıştır. 1956'da yayımlanan "ikiz yıldız", aynı yıl hugo ödülü almıştır ve heinlein'ın en iyi romanlarından biri sayılır.

momo

listelerde görmeme rağmen bir türlü cesaret edip alamadığım fakat doğum günümde hediye gelen kitap. bu kadar iyi olacağını düşünmemiştim. kitaba sadece bir hikaye olarak bakamadım açıkcası. içerikte bahsedilen hikayenin günümüz kapitalist sistemine ve tüketici toplumuna eleştirisel bir bakışla bakması ve günün birinde yine insanın özüne dönerek kazanacağını umut etmeme sebep olan kitaptır.

mülksüzler

distopya türünün önde gelen eseri nitelemesini hak eden bir eser. eseri okurken yaşadığınız dünyayı sorgulamaya başlıyorsunuz. daha eşit ve adaletli bir dünya düzeni hakkında kendi fikirlerinizi üretmeye zorlayan, düşüncelerinizi sorgulayarak yeni bakış açıları elde etmenize sebep verecek kadar başarılı bir yapıt. farklı dünya uygarlıkları üzerinden toplumsal sorgulamalar ve özgürlük kavramının anarşizim üzerinden irdelenmesi ile sizi alıp götürecek eser. kahramanımızın sonrasında neler yaşadığı ise sizin hayal gücünüze kalıyor.

lolita / beyaz ırktan dul bir erkeğin itirafları

(bkz:vladimir nabokov)
ahlaki olarak zorlasa da okuduğum bir kitap. yalnız tek korkum bu kadar sapığın olduğu ülkemde bu kitabın sapıklar elinde yayılması ve kendilerine bu kitap üzerinden savunma mekanizmaları gerçekleştirme ihtimalidir. özgürlükten yana olmama rağmen ülkemde herkesi satın alamayacağı bir kitap olmasını dilerdim.

vladimir nabokov

1899'da petersburg'da doğdu. öğrenimini cambridge, trinity college'de tamamladı. 1940 yılında karısı ve oğluyla abd'ye göç etti. 1941'den 1948'e kadar wellesley college'de dersler verdi. 1977'de isviçre'nin montreux kentinde öldü.
lolita / beyaz ırktan dul bir erkeğin itirafları adlı kitabın yazarıdır.

beyaz zambaklar ülkesinde

bu kitabın içeriği üzerine uzun uzun yazmak gelmedi içimden. beni etkileyen o küçük ülkenin müthiş gelişiminin bir gün bizim ülkemizde de olabilir mi düşüncesiydi. bizim ülkemizde kendi hayat mimarlarını ve kurucularını, idealistlerini oluşturabilecek mi? bir gün dürüst ve ahlaklı bireylere sahip bir millet olabilecek miyiz? kitapta bahsedilen snealman'dan daha büyük bir önderimizi erken kaybetmenin neticesinde ya daha uzun yaşasaydı düşüncesi akla geliyor. atam biraz daha ömrü vefa etseydi bugün arzu ettiğimiz nesiller genlerimize işleyerek yetişebilir miydi? kitap kendi ülkemi ve insanlarımı sorgulamama neden oldu. bu kitabın yetişkinlerden ziyade gelişme çağındaki genç ve çocuk nesline okutulması ve ülkeleri için idealist birer hayat mimarı olmaları için ilk adım atılmalıdır diye düşünüyorum. umarım bu güzel ülkem birgün yeni destan yazarak örnek bir halk ve başarı hikayesine tekrardan sahip olabilir.

başlangıç

dan brown tarafından yazılmış eserde açıkca bir din eleştirisi mevcuttur. dinin gerek olmadığını ve dinlere savaş açan bir karakter üzerinden kitabı şekillendirmiş. fakat burada brown tüm dinlere karşı savaş halinde odemek yersiz olurdu. brown bilimi savunan ve fütürist bir karakter üzerinden her zaman ki gibi hristiyan dünyasını ve dogmalarını eleştirmiş. eserde langdon üzerinden belki de kendi inanışını belli etmiş (tanrı inancı olduğunu belirtmiş) fakat dinlerin bilime karşı olan dogmalarını eleştirmiş ve özellikle evrim teorisini kabul etmesine yönelik bir rahip üzerinden vatikan ve hristiyan dünyasına mesaj verdiğini düşünüyorum. brown ayrıca eserde teknolojik gelişimden dem vurarak aslında malumun ilanı olan ve günümüzde de tartışılan teknoloji ve makineler üzerine kitabın sonunda ütopik bir varsayımda bulunuyor. kitapta ayrıca ispanya'nın monarşi ve kraliyet ailesini de katı inançları üzerinden eleştirirken bir yandan da ispanya'nın tarihi mekanlarına üzerine detaylı güzel bir tasvirde bulunmuştur. bir de değinmeden edemeyeceğim modern sanatlara yönelik detaylı bilgiler vermesi ve insanda merak uyandırması eseri çekici kılan diğer bir konuydu. ki şahsen bir çok sanatçı ve eserini ilke kez duymanın utancıyla detaylı not aldım ve bir an önce araştırmaya başlayacağım.
  • /
  • 14

kasım ayı hediye kitap :)

hediye kitaplarımızı hedef 1 milyon kitap organizasyonuna ulaştırdık instagramdan bir kitapla başlayan yolculuğumuzu, ilk kütüphanemizle taçlandırdık. ve amacımız ihtiyacı olan başka okullara da ulaşmak olan hesaba gönderdik sizlerde kitap göndermek isterseniz hesap bu
https://www.instagram.com/birmilyonktap/

kasım ayı hediye kitap :)

@yarım akıllı üyemiz bu ay kazandığı kitabı çok güzel bir davranış sergileyerek hakkını bir kütüphaneye hediye edilmesini istemiştir ve gerekeni yapıyoruz ihtiyacı olan bir kütüphaneye kitap hediye edeceğiz bu davranışı için tekrar arkadaşımıza teşekkür ediyoruz.
burdan hangi kütüphaneye kitap hediye ettiğimizin bilgisini paylaşacağım ;)

kasım ayı hediye kitap :)

an itibariyle kasım ayı kitap kazanan üyemiz @yarım akıllı kendisini tebrik ederiz.
yazılarının devamını dileriz :)

kasım ayı hediye kitap :)

tebrik ederim. arkadaşı ben de takip ediyorum. gerçekten kaliteli ve dolu dolu paylaşımlar yapıyor. yeni kitabın hayırlı olsun :)

Toplam entry sayısı: 131

canistan

yusuf atılgan eserlerinde yer alan insan davranışları ve psikolojisini yine sivri bir şekilde elestirerek anlatmıştır. kitapta; yazar hikayesiyle birlkte insan ruhunun karanlık yönlerini ortaya çıkarmak istemiş ve bizi bu acı gerçekle başbaşa bırakmıştır. ne kadar inkar etsek bile bir gerçek var ki insan vahşi ve ilkel bir yapıya sahiptr. en iyi diye nitelendirdiklerimiz icinde bile her daim karanlık bir yön ve tohum vardır. ınsan oyle birşeydir ki avlanmak icin en uygun zamanı bekleyen bir hayvan gibi kinini yıllarca icinde besleyip en derinlerde saklayabilir. ta ki intikam alıncaya kadar. yusuf atılgan bu gerçeği acımadan yüzümüze vurmuştur. kalemine sağlık.
➡️kitapta; iki çocukluk arkadaşının hikayesi anlatılmaktadır. ıki çocuktan birinin köyden ayrılmıştır. yıllar sonra diğerinden intikam almaya döner. lakin diğeri ne kötülük yaptığını bilemez. ıki arkadasin hayatları ve sonlarına dair çarpıcı bir eserdir. kitap 3 bölümden oluşsa da aslında yusuf atılgan dört bölüm olmasını istemesine rağmen ömrü yetmemiştir. kitap bu haliyle bile bitmiş bir eser gibidir.(bkz:yusuf atılgan)

dönüşüm

franz kafka'nın kült öyküsü dönüşüm

 

günümüzde hepimiz bir gregoruz aslında,

 

kafka, iz bırakıp, silinmeye doğru yol alan yazar

 

dönüşüm, var olan bir vaziyetten başka bir vaziyete sürükleniş, gregor bir sabah gözlerini açtığında bir böceğe dönüşerek bütün mevcut hallerinden soyutlanmıştır.

 

dönüşüm’de baba ve işveren arasındaki ilişkinin bu ufak ailedeki yankılarını, yaşam izlerini keşfederiz. daha sonra bu izlerde silikleşecektir, çünkü henüz yeni ulaşmaktadır her yana kapitalizm.

 

gregor'un ev ekmek düzlemindeki babalığın daha sonra böcek olunca elinden alınmasıyla ataerkil düzenin nasıl bir sömürü aracı olduğunun ayrımına varırız ve sevgi denen içi boş kelimenin nasıl tuzak olduğunu gregor'un kalınlaşmış ve sertleşmiş gövdesine doğru hedef alınan elmalarla birlikte bizde anlarız.

 

gregor'un dönüşümünü okurken, hayatta bir karşılığı olmadığını, hepsinin esaretleşme ekseninde menfaatler adına başka şeylerle bağlandığını gözlemleriz.

 

baba yalnızca bize ekmek getirmekle görevli, gereksinimlerimizi yerine getiren biri değildir.

baba, toplumsal düzlemde “patron” dur. kız kardeş keza, namustur, gelecektir.

 

toplumsal güçlerin ufaltılarak bir beden halini aldığı en küçük birim olan ailenin otoritesine karşı, gregor , kafka’nın ortada bırakılmışlığını yaşamaktadır, denilebilir. 

 

böcek görünümdedir, ama yine de insansal niteliklerle düşünmek ve insan gibi yaşamayı arzulamaktadır. ailesinin borçlarına karşın, pazarlamacı olarak çalıştığı iş yerine gitmesi gereken saatte gidemediğini hatırlayarak manevralar yaptıkça dev bir böceğe dönüştüğünü hatırlamaktadır ve içinde bulunduğu işe gidememe ve aile bütçesine katkı sağlayamama pozisyonu, aile fertlerini düş kırıklığına uğratmıştır.

 

aile ferleti oldukça durgun ve durumu sorgulamayan bir tutum içerisindedir. ilginç olan bir diğer yön, gregor’un kendini bir böcek olarak bulduğunda aklına ilk gelen şeyin bulunduğu durum yüzünden nasıl iş başı yapacağı oluşudur. ilk aşamada niçin bir böceğe dönüştüğünü veya nasıl normale dönebileceği üzerinde durmamaktadır bile, ailesi gregor’u iyleştirmek istemektense onun bu haline adapte olmaya çalışıyorlar.

odasına hapsolmuş bir hal içerisindeyken aile fertleriyle girdiği iletişim çabaları gregor'un zihninde ağır çukurlar açmaktadır ve bu dönüşümden sonraki ilişkiler örgüsü giderek kötüleşmektedir. 

 

gregor’un dönüşümünden sonraki iki ana çıtırdama durağı vardır.

 

bunlardan birincisi, kız kardeşinin, gregor’un odasında ona özgün değişiklikler yapma girişiminde bulunmak istemesidir. annesi ise, gregor’un tam aksine içinde bulunduğu dönüşümün gerçekleşebilmesi için odasının tüm biçiminin muhafaza edilmesinden yanadır; odasının bir böceğe göre dizaynı, sevgi duyulan ergin bir erkek olma durumununda geri dönüşü mümkün olmayacağını anlar. bu gelişmeye karşı gelmek isteyen gregor, kız kardeşi ve annesi istirahat etmek amacıyla yan odaya geçiş yaptıklarında büyük bir tempoyla gizlendiği yerden çıkar ve duvardaki kürk giymiş kadın portresine tüm gücüyle, tüm kaslarıyla sımsıkı tutunur. (bu, eski yaşantısını sembolize eder.)

 

yaşadığı hayattan memnun değildir, istekli değildir, ama başka bir çıkış yolu da bulamamaktadır. sessiz, sakin bir süreç içerisinde kendine kapanır ve zaman akışı içerisinde gregor artık ölüme terkedilmiş, kendine dair olan bütün ümitlerini kaybetmiştir ve sistemin yabancılaştırarak esirleştirdiği bir nesne durumuna dönüşmüştür.

 

gregor’a karşı kaba ve duyarsız olan babası, onu odasına doğru sürükler aralarında meydana gelen bu tuhaf mücadele, babasının ona meyvelikteki elmalarla saldırmasıyla sonuçlanır. fırlatılan elmalardan bir tanesi gregor’un sırtına isabet eder, gregor ciddi bir biçimde yaralanır ve odasına doğru kaçar…

 

gregor’un, böcek bedeni içine tıkılmış insan kişiliğinin kışkırtmasıyla, bir akşam kız kardeşinin çaldığı kemanı yakından dinlemek ve görmek için odasından dışarı adım atmasıdır. müzik gregor’un bir türlü keşfedemediği besin, onu kendisine doğru getirtmektedir; ancak gregor artık bir insan değildir ve insanların yaşamında ona yer yoktur. kız kardeşi de dönüşümün ilk aşamasında olan hassas konumunu çoktan kaybetmiştir.

 

gregor’un yemekleriyle özenle ilgilenen kardeşi, artık önceki gibi ilgilenmemektedir. gregor’un dış insan dünyasına girmek, kendine tekrar bir yer bulma gayesiyle attığı bu cüretkâr adım, onun nihai sonunu hazırlar ve son olarak gece saat üçte; açlığın, vücudundaki derin yaranın ve çevresindeki her şeye yabancılaşmasının etkisiyle ölerek bütünüyle yabancısı olduğu bu dünyadan silinip, yok olur.

 

franz kafka

kafka denince aklıma dönüşüm ve insan davranışlarını müthiş betimlemesi gelir.

profesyonel

dünyaca ünlü sırp yazar duşan kovaçevic, yugoslavya’daki büyük dönüşümden önceki ve sonraki toplumsal-politik yaşamı, bir entelektüelin yaşamöyküsü içinde, karakomedi türünde ve ironik bir üslupla anlatıyor. 40 yaşlarında bir edebiyat adamı, bir sekreter ve bir gizli polisin süprizlerle dolu soluk soluğa izlenecek hikayesi.
burda oyunda devleşen isim benim için bülent emin yarar olmuştur. yetkin dikinciler performansı da etkileyicidir. oyun kapalı gişe oynamaktadır. bilet almak için avm içinde koştuğum kadar başka zaman koşmamışımdır :)

kör baykuş

delilik!
insanın tutkuları,beklentileri ve amaçları ne kadar büyük ve hayal kırıklığına uğramışsa üzerinde yarattığı yıkımda o denli büyük oluyor.tıpkı sadık hidayet'te görüldüğü gibi.ülkesine, ülkesinin gelişimine ve daha insanca bir yaşama inancına rağmen bekletilerinin uzağında kalan gerçekler neticesinde ruhunda oluşan büyük yıkıma dayanamayarak 1951'de hayatını sona erdirmiş.kitabında yarattığı bir kahraman ile delilik ve kişilik bölünmesi üzerinden kendi ruhsal çalkantılarını ve hayal kırıklıklarını anlatmış gibi durmaktadır.insan psikolojisi üzerine bize farklı fikirler edindiren eser; yaşamın,yaşanmışlıkların ve yaşanamayanların,acıların ve hayal kırıklıklarının insanın iç dünyasında yarattığı etkilerin sarsıcı bir şekilde somutlaşmış halini göstermektedir.yaşanılan zorluklar insana kendi içinde bir hayal dünyası kurdurabilir ve gerçek ile gerçek olmayan birbirine karışır.insan yavaş yavaş akılla delilik çizgisinde salınmaya başlar.kime göre hangisi delilik kime göre hangisi gerçeklik.ya akıllı olup acı çektiğimiz dönem asıl delilik ise, insan delirirken akıllanıyorsa.sadık hidayet eseriyle bizi de o delilik-akıllı ve kişilik bölünme çizgisinde gezdiriyor. sanırım hepimizin açığa vurmadığı farklı kişilikleri ve maskeleri mevcut.
eser zor başlarken ilerleyen bölümde konu bütünlüğü sağlanmaya başlıyor.fazlasıyla kasvetli ve ölüm üzerine geçen diyaloglar sizi yorabilir. fakat eseri ve gerçekte yazarın ruhsal durumunu anlamak için çaba sarfederek bu diyalogları iyi anlamak gerekiyor.kitabın özetine pek değinemeyeceğim çünkü ufak bir anlatım tüm hikayeyi size verebilir. kısa bir kitap olan eser kendi içinde insan psikolojisi üzerine derin anlamlar barındıran değerli bir başyapıttır.

albaya mektup yok

emekli bir albay ve horozu. her cuma emekligini aylığıni bekler. albayin karisi ve horozundan baska kimsesi yoktur. marquez emekli albay uzerinden yalnızlığı anlatır. oyle guzel anlatir ki albay icin mi kendimiz icin mi uzuluruz kitabinda sonunda tam bir muamma

kör baykuş

delilik!
insanın tutkuları,beklentileri ve amaçları ne kadar büyük ve hayal kırıklığına uğramışsa üzerinde yarattığı yıkımda o denli büyük oluyor.tıpkı sadık hidayet'te görüldüğü gibi.ülkesine, ülkesinin gelişimine ve daha insanca bir yaşama inancına rağmen bekletilerinin uzağında kalan gerçekler neticesinde ruhunda oluşan büyük yıkıma dayanamayarak 1951'de hayatını sona erdirmiş.kitabında yarattığı bir kahraman ile delilik ve kişilik bölünmesi üzerinden kendi ruhsal çalkantılarını ve hayal kırıklıklarını anlatmış gibi durmaktadır.insan psikolojisi üzerine bize farklı fikirler edindiren eser; yaşamın,yaşanmışlıkların ve yaşanamayanların,acıların ve hayal kırıklıklarının insanın iç dünyasında yarattığı etkilerin sarsıcı bir şekilde somutlaşmış halini göstermektedir.yaşanılan zorluklar insana kendi içinde bir hayal dünyası kurdurabilir ve gerçek ile gerçek olmayan birbirine karışır.insan yavaş yavaş akılla delilik çizgisinde salınmaya başlar.kime göre hangisi delilik kime göre hangisi gerçeklik.ya akıllı olup acı çektiğimiz dönem asıl delilik ise, insan delirirken akıllanıyorsa.sadık hidayet eseriyle bizi de o delilik-akıllı ve kişilik bölünme çizgisinde gezdiriyor. sanırım hepimizin açığa vurmadığı farklı kişilikleri ve maskeleri mevcut.
eser zor başlarken ilerleyen bölümde konu bütünlüğü sağlanmaya başlıyor.fazlasıyla kasvetli ve ölüm üzerine geçen diyaloglar sizi yorabilir. fakat eseri ve gerçekte yazarın ruhsal durumunu anlamak için çaba sarfederek bu diyalogları iyi anlamak gerekiyor.kitabın özetine pek değinemeyeceğim çünkü ufak bir anlatım tüm hikayeyi size verebilir. kısa bir kitap olan eser kendi içinde insan psikolojisi üzerine derin anlamlar barındıran değerli bir başyapıttır.

canistan

yusuf atılgan eserlerinde yer alan insan davranışları ve psikolojisini yine sivri bir şekilde elestirerek anlatmıştır. kitapta; yazar hikayesiyle birlkte insan ruhunun karanlık yönlerini ortaya çıkarmak istemiş ve bizi bu acı gerçekle başbaşa bırakmıştır. ne kadar inkar etsek bile bir gerçek var ki insan vahşi ve ilkel bir yapıya sahiptr. en iyi diye nitelendirdiklerimiz icinde bile her daim karanlık bir yön ve tohum vardır. ınsan oyle birşeydir ki avlanmak icin en uygun zamanı bekleyen bir hayvan gibi kinini yıllarca icinde besleyip en derinlerde saklayabilir. ta ki intikam alıncaya kadar. yusuf atılgan bu gerçeği acımadan yüzümüze vurmuştur. kalemine sağlık.
➡️kitapta; iki çocukluk arkadaşının hikayesi anlatılmaktadır. ıki çocuktan birinin köyden ayrılmıştır. yıllar sonra diğerinden intikam almaya döner. lakin diğeri ne kötülük yaptığını bilemez. ıki arkadasin hayatları ve sonlarına dair çarpıcı bir eserdir. kitap 3 bölümden oluşsa da aslında yusuf atılgan dört bölüm olmasını istemesine rağmen ömrü yetmemiştir. kitap bu haliyle bile bitmiş bir eser gibidir.(bkz:yusuf atılgan)

gabriel garcia marquez

marquez usta ile gazetede sahte ölüm haberiyle tanıştım. merak edip kirmizi pazartesini okudum. okuduktan sonra kitabın etkisinden hala çıkamadım. sonrasında kolera günlerinde aşk, yüzyıllık yalnızlık, şili'de gizlice, iyi kalpli erandra, aşk ve öbur cinler,ser saati, albaya mektup yok, benim hüzünlü orospularim, on iki gezici öykü diye devam ettim ve ediyorum. marquez ile birlikte pablo neruda ile de tanıştım. müthiş bi sairi okumama da vesile olmuştur. marquez kitapları bağımlılık yaratabilir uyarısı olmalı kitaplarının üstünde:)

1984

ınsani kölelestirebilirsiniz, zincire vurabilirsiniz ama fikirlerini ve duygularını asla esir edemezsiniz. ınsanda en güçlü fikir özgürlük ve en güçlü duygu aşktır. ne kadar baskı altında tutarsanız ne kadar esir etseniz de insandan özgürlük fikrini alamazsınız. vfv filminde de dediği gibi fikirlere kurşun işlemez. ınsan yaşadıkça aşk daima var olacaktir. ınsani ayakta tutan, insanı insan yapan ask hiçbir zulmü ve baskıyı kabul etmez. en kötü koşullarda da, en büyük esaretler de özgürlük ve aşk insanı yaşatır, umut verir. kitabin konusuna girmeyeceğim. aşk ve özgürlük düşüncesi üzerinden despot yönetim sistemini eleştiren olağanüstü bir eser. distopya türünün önde gelen eserlerindendir. eğer imkaniniz varsa bu kitaptan once mutlaka cesur yeni dünya kitabını okuyunuz. okumanız ve okumanız gereken george orwell eseridir.