fakat müzeyyen bu derin bir tutku

(bkz:ilhami algör) tarafından yazılmış 59 sayfalık bu kitap roman, edebiyat türlerine sahiptir.ayrıca kitap 9789750516832 ısbn numarasına sahiptir.
kitap öyle tuhaf ki, ne söyleyeceğimi bilmemekle beraber beğenip beğenmediğimi de bilmiyorum. bazı kısımları ne kadar anlaşılırsa, diğer bazı kısımları da o kadar kapalı. geniş bir hayal gücü gerektiriyor kitap, yoksa cümlelerin anlaşılması mümkün değil. "ne diyor bu adam ya?" dersiniz.
başta çok sıkıldım, sonlara doğru bi miktar daha istekle okudum.
beklediğim gibi değildi açıkçası. herkesin anlayamadığı, birtakım parçalardan oluşan şeylere "sanat" diye bakılan soyut göz vardır ya; bence bu öyle bir kitap işte :d ve sanırım bende o gözden yok. bilmiyorum.
kitabın en güzel cümleleri arka kapakta verilmiş zaten.
-
"her şeyin iyi gittiğini nerden çıkarıyorsun?" dedi. "herif rüzgârı kendinden menkul uçurtmanın teki. ara sıra telleri takılır gibi kadına geliyor gece yarısı." "fakat müzeyyen, bu derin bir tutku," dedim. tırsmaya başlamıştım. haklı olabilirdi. "evet, biraz sapık ve tek taraflı bir tutku," dedi, arkasını dönüp gitti. hikâyeye göre adam, kadını çok seviyor, sevdikçe ruhu büyüyor, eve sığmıyor... bülbülün çilesi, yazarın zulası... inceden sarma bir sigara, inceden bir bardak... jak danyel isimli bir şişe, hicran isimli bir yara, tuhaf isimli bir roman. kafamız iyi, açmayın kapağı, biz böyle iyiyiz.
-
filmi de varmış, bir ara da filmini izleyeyim diyorum. belki severim. onu da bilmiyorum.
anlamadığınız şeyi sevdiğinizi söylemelisiniz ki, sizi yüksek zümreden ve sanattan anlayan biri gibi göstersin ve insanlar anlamadığınızı anlamasın, bu kitap hakkındaki tam düşüncelerim bunlar. bir karakterin kafasının içini okuyoruz ama tam olarak halkalı çöplüğü gibi bir kafa. filminin kitaptan daha güzel olduğunu söyleyenler de var ama bu üç günde bitirdiğim 58 sayfalık ömür tüketen kitabın bir de filmini izleyebileceğimi sanmıyorum, sevenlere saygım var, umarım bir daha karşılaşmayız, yazarın başka kitaplarına şans verilebilir yine de sanıyorum ki bunun kadar anlamsız değillerdir
okuyup bitirince 'ha?' deyip yeniden okuyacağınız bir kitap. neredeyse her şey soyut olarak ele alınmış. iki okumanın üzerine filmini izleyip anca çözebildiğim gerçekten etkileyici ve mükemmel bir kitap.
kitabı da filmi de ayrı ayrı güzeldir.
tütünümü, anahtarımı aldım, evden tam çıkıyorum, bir şeyin eksik olduğunu, eksik olanın ruhum olduğunu fark ettim. önemsemedim.
*sayfa7*
en sevdiğim türk kadın oyuncular arasında yer alan sezin akbaşoğulları‘nın başrolünde oynadığı güzel film.
"ayna," dedim fısıltıyla.

"buyurun benim," dedi.

"ayıp olmuyor mu ayna?" dedim, "bizi burada yanlış pozisyonda, dış kapının mandalı gibi gösteriyorsun. ilgisiz, alakasız, yabancı ve arkasında koridor boşluğu duran ve hani geri dönüp o boşluğu kat ederek, daire kapısına yönelebilecek ve hatta yönelmesi gerek biri gibi.

"nasıl görünmek isterdin?" dedi.

bu tavır, bu kendinden çok fazla emin, ukala tavır beni öldürürdü.

"ayna," dedim, "seni bölük bölük bölerim."

"denememeni tavsiye ederim," dedi, "bölünerek çoğalırım ve çoğaldıkça fazla suret veririm, hoşuna gitmez
*sayfa36*
bir sözüyle yeniden hatırladığım çok önce izlediğim ve pek beğenmediğim film aslında film güzel başlamıştı ama bazı yerler çok kısa kopuk yani istediğim gibi devam etmedi. yinede izlenir

buda hatırlatan sözü : bir şeyin kalbini kırması için illa yanlış olması gerekmez ki
bazı kitapların vakti vardır, fakat müzeyyen bu derin bir tutku kitabını ilk okuduğumda tam vakıf olamamıştım, ikinci okuyuşumda daha iyi anladım ve yazarın soyut olarak aslında kendi ruhunun bir başka ruhta ki ekseriyetini anlatıyor ve bu ruhun olasılıkları üzerinde duruyor bir parça.