yahya kemal beyatlı
günler kısaldı. kanlıca'nın ihtiyarları
bir bir hatırlamakta geçen sonbalarları.
yalnız bu semti sevmek için ömrümüz kısa...
yazlar yavaşça bitmese, günler kısalmasa...
içtik bu nadir içki'yi yıllarca kanmadık...
bir böyle zevke tek bir ömür yetmiyor, yazık!
ölmek kaderde var, bize ürküntü vermiyor;
lakin vatandan ayrılışın ıztırabı zor.
hiç dönmemek ölüm gecesinden bu sahile,
bitmez bir özleyiştir, ölümden beter bile.
necip fazıl kısakürek
bu yağmur, bu yağmur, bu kıldan ince,
nefesten yumuşak, yağan bu yağmur.
bu yağmur, bu yağmur, bir gün dinince,
aynalar yüzümü tanımaz olur.
bu yağmur, kanımı boğan bir iplik,
tenimde acısız yatan bir bıçak.
bu yağmur, yerde taş ve bende kemik,
dayandıkça çisil çisil yağacak.
bu yağmur, delilik vehminden üstün,
karanlık, kovulmaz düşüncelerden.
cinlerin beynimde yaptığı düğün,
sulardan, seslerden ve gecelerden...
nazım hikmet ran
sende; ben, kutba giden bir geminin sergüzeştini,
sende; ben, kumarbaz macerasını keşiflerin,
sende uzaklığı,
sende; ben, imkansızlığı seviyorum.
güneşli bir ormana dalar gibi dalmak gözlerine
ve kan ter içinde, aç ve öfkeli,
ve bir avcı iştahıyla etini dişlemek senin.
sende, ben, imkansızlığı seviyorum,
fakat asla ümitsizliği değil...
doktorlar
insanı doktor olmaya teşvik eden ve açıldığı an ağzım açık kitlenip izlediğim bir dizi
john green
daha çok dram ve romantik kitaplar yazan bir yazar. akıcı ve hemen bitebilecek kitaplar arıyorsanız kesinlikle öneririm.
aynı yıldızın altında
okumadan filmini izlediğim için pişman olduğum bir kitap. kitabın öyle bir anlatımı var ki, kendiniz yaşıyorsunuz tüm olayları.
satranç
bize hiç bir şey yapılmadı, yalnızca tam bir hiçliğin içine koyulduk, çünkü bilindiği gibi dünyada hiçbir şey insan ruhunu hiçlik kadar baskı altına alamaz.
küçük prens
“gitme, seni bakan yapacağım “ dedi.
“ ne bakanı? “
“ a... adalet bakanı! “
“ ama burada yargılayacak hiç kimse yok ki!
“ o halde sen de kendini yargılarsın “ diye yanıtladı kral. “kendini yargılamak diğer insanları yargılamaktan çok daha zordur. kendini gerektiği gibi yargılayabilirsen, çok adilsin demektir.”
hayvan çiftliği
tepeden aşağılara bakarken clover'ın gözleri yaşla doldu. düşüncelerini dile getirebilseydi, yıllar önce insan soyunu alt etmek için işe koyulduklarında amaçlarının bu olmadığını söylerdi. yaşlı major'ın onları ilk olarak isyana teşvik ettiği gece can attıkları şey, bu terör ve katliam sahneleri değildi. eğer kendisi o zaman geleceği hayal etmiş olsaydı, açlıktan ve kırbaçtan kurtulmuş, herkesin eşit, herkesin kendi kapasitesine göre çalıştığı, tıpkı major'ın konuştuğu gece en son kuluçkada yumurtadan çıkan ördek yavrularını ön ayağıyla koruduğu gibi, güçlünün zayıfı koruduğu bir hayvan toplumunu hayal ederdi.
şeker portakalı
“daha çok anlat” dedim.
“hoşuna gidiyor mu?”
“çok. elimden gelse seninle sekiz yüz elli iki bin kilometre hiç durmadan konuşurdum.”
“bu kadar yola nasıl benzin yetiştiririz?”
“gider gibi yaparız.”